7 ESER HAKKINDA 7 İLGİNÇ BİLGİ
1. Sefilller – Victor Hugo
Romantik akımın önemli temsilcilerinden olan Victor Hugo’nun en ünlü eserlerinden biri Sefiller’dir. Eseri okuyanlar içerisindeki uzun cümleyi biliyorlardır. Bilmediğimiz ise bu cümlenin içerisinde tam olarak 823 kelime vardır. Aynı zamanda 3 sayfa süren bu cümle, Fransız Edebiyatı’nın en uzun cümlesi olarak kabul ediliyor.
*Cümle yazının sonunda mevcuttur.

2. Gadsby – Ernest Vincent
1939 yılında yazılan bu romanda, yazar Ernest Vıncent 50.110 kelime kullanmış fakat bu kelimelerin hiçbirinde “e” harfi bulunmuyor.

3. Sherlock Holmes – Sir Arthur Conan Doyle
Sir Arthur Conan geçim sıkıntılarından kurtulmak için yazmaya karar verdi ve Sherlock Holmes kitabını kaleme aldı. Eğer muhteşem bir hayat sürseydi belki de efsanevi roman dizisini hiçbir zaman okuyamayacaktık.

4. Savaş ve Barış – Tolstoy
En önemli eserlerden biri kabul edilen Savaş ve Barış kopyalama makinelerinin icat edilmediği dönemde yazılmıştır. Bu yüzden Tolstoy’un eşi bu eserin el yazmasını 7 kez yazarak kopyalamıştır.

5. Tom Sawyer’in Maceraları – Mark Twain
Ünlü mizah yazarlarından biri olan Mark Twain Remington firmasının daktilo alan ilk müşterilerinden biridir. Ve meşhur kitabı Tom Sawyer dünya edebiyatında daktiloda yazılan ilk kitap olarak bilinmektedir

6. Kumarbaz – Dostoyevski
Dostoyevski, Kumarbaz adlı eserini kumar borcunu ödeyebilmek için kaleme almıştır. Acelesi yüzünden kendi eliyle yazmayıp bir stenograf tutup eseri 25 günde bitirmiştir. Sonrasında stenograf ile evlenmiştir.

7. Gulliver’in Gezileri – Jonathan Swift
İngiliz Edebiyatı’nın ünlü yazarlarından Jonathan Swift Gulliver’in Gezileri eserinde Mars gezegeninin iki uydusu lan Phobos ve Deimos’u tam boyutları ve dönüş hızlarıyla yazmıştır. Gökbilimciler bu iki uyduyu kitabın yazımından 100 yıl sonra buldular. Swift’in bu bilgileri nasıl edindiği isi hala büyük bir sır.

*Sefiller’deki o cümle:
Tarihin mutlaka hafifletici nedenler bulacağı bir babanın oğluydu, ama bu baba, ayıplanmaya layık olduğu kadar, saygıya da layıktı, özel erdemlerinin hepsine, kamuyu ilgilendiren erdemlerin de birçoğuna sahipti; sağlığına, servetine, şahsına, işlerine büyük özen gösterir, bir dakikanın bile değerini bilirdi, ama bir yılın değerini her zaman bilmezdi; itidalli, sakin, uysal, sabırlıydı; babacan adam, iyi bir prensti; eşiyle yatardı ve sarayında evlilik yatağını burjuvalara göstermekle görevli uşaklan vardı, çünkü eskiden ailenin büyük kardeş kolunun gayrimeşru ilişkilerini açıkça sergilemelerinden sonra, düzenli kan koca yatağının iftiharla teşhiri faydalı olmuştu; bütün Avrupa dillerini bilirdi, daha ender görülmüş bir durumdur bütün imtiyaz ve çıkarlann dillerini bilir, konuşurdu; orta sınıfın olağanüstü bir temsilcisiydi, ama onu aşardı ve sonuçta ondan daha büyüktü; kanının değerini takdir etmekle birlikte, özellikle kendi özdeğerine güvenmek ve kendi soyu sorununda, bu çok özel sorunda Bourbonlar’dan değil, Orleanslar’dan olduğunu ilan etmek dirayetini göstermişti; ancak Zat-ı Sani-leri iken soyunun en birinci prensiydi, ama majeste olduğu gün gerçek bir burjuva oldu; toplum içinde uzun ve dağınık, özel hayatında kısa ve özlü konuşurdu; cimri olduğu söylenirdi, ama bunun kanıtı yoktu; aslında kendi fantezileri ya da görevleri söz konusuysa, müsrifliğe karşı pek duyarlı değildi; asilzadeydi, ama şövalye değildi; sade, sakin ve güçlüydü, ailesi ve saray halkı tarafından çok sevilirdi, hoşsohbetti, doğru yolda bir devlet adamıydı, içten soğuktu, o an ilgi duyduğu konuya kendisini tamamen verirdi, daima mümkün olduğu kadar yakından idare ederdi, kin duymak da, minnet duymak da elinden gelmezdi, üstünleri sıradan olanlara karşı merhametsizce kullanırdı, tahtların altında sağır bir uğultuyla homurdanan o esrarlı ittifakları parlamento çoğunluklanyla oyuna getirmekte ustaydı, açıkyürekliydi, bazen açılmakta ihtiyatsızlığa kadar vardı, ama bu ihtiyatsızlık içinde bile fevkalade becerikliydi; tedbiri, çehresi, maskesi boldu; Fransa’yı Avrupa’yla, Avrupa’yı da Fransa’yla korkuturdu, ülkesini sevdiği kesindi, ama ailesini tercih ederdi; otoriteden çok, hakimiyete ve kibirden çok otoriteye değer verirdi, ki böyle bir tutumun şu felaket yanı vardır : her şeyi başarıya çevirdiğinden hileyi kabul eder ve alçaklığı kesinlikle reddetmez, buna karşılık şu faydalı yanı da vardır : siyaseti şiddetli çatışmalardan, devleti kopmalardan, toplumu bela ve sıkıntıdan korur, titiz, ilgincbirbilgi.com dürüst, uyanık, dikkatli, nüfuzlu, yorulmak bilmezdi, bazen kendi kendini yok saydığı, yalanladığı olurdu; azönce’de Avusturya’ya karşı cesur, İspanya’da İngiltere’ye karşı sebatkârdı, Anvers’i bombaladı, Pritchard’a tazminat ödedi; Mar-seillaise’i tam bir inançla söylerdi; yorgunluğa, bitkinliğe, güzellik ve ideal zevkine, cüretkârca cömertliklere, ütopyaya, ham hayale, öfkeye, boş gurura, korkuya yabancıydı; gözüpekliğin her türlüsüne sahipti; Valmy’de general, Jemmapes’da askerdi; sekiz defa suikaste uğradı ve hepsinden gülümseyerek çıktı; bir humbaracı kadar sert, bir düşünür kadar cesurdu; sadece Avrupa’nın sarsıntıya uğraması ihtimalleri karşısında endişelenirdi, büyük siyasi maceralara göre değildi; hayatını tehlikeye atmaya daima hazırdı, ama eserini asla, kendisine bir kral olarak değil, bir zekâ olarak itaat edilmesini sağlamak için iradesini etki kılığına sokardı; gözlem yeteneği vardı, ama kehanet yeteneği yoktu; düşüncelere pek önem vermezdi, ama insanları değerlendirmesini bilirdi, yani hüküm vermek için görmesi gerekirdi; süratli ve keskin bir sağduyusu, pratik bir zekâsı vardı, kolay konuşurdu, belleği çok güçlüydü; Sezar, İskender ve Napoleon’la tek benzer noktası olan bu güçlü bellekten daima yararlanırdı; olayları, ayrıntıları, tarihleri, özel isimleri bilir, kitlenin eğilimlerini, tutkularını, dehalarını, ruhların iç özdeyişlerini, gizli ve karanlık isyanlarını, tek kelimeyle, bilincin görünmez akımları diyebileceğimiz şeylerin hiçbirini bilmezdi; Fransa’nın üst tabakasında kabul görüyordu, ama alt tabakalarıyla pek uyuşmuş değildi; incelikle her işin içinden sıyrılırdı, fazla hükümet eder, yeterince saltanat sürmezdi; kendi kendisinin başbakanıydı; büyük fikirlerin karşısına küçük gerçeklerden engel çıkarmakta pek ustaydı; uygarlık, düzen ve organizasyon konusunda ki yaratıcılığını bir melekeyi, bir çeşit formalite ve çekişme esprisiyle birleştirirdi, bir hanedanın kurucusu ve hakkın savunucusuydu; biraz Charlemagne’e, biraz da bir avukata benzerdi, kısaca yüksek ve orijinal bir kişilikti; Fransa’nın kaygılanmasına rağmen güçlü devlet olmayı bilen bir hükümdardı, – Louis-Philippe yüzyılın en seçkin kişileri arasında yer alacaktır ve şan ve ünü biraz sevseydi, yararlılık duygusuna sahip olduğu kadar azamet duygusu da taşısaydı, tarihin en ünlü yöneticileri sırasına geçerdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder